20th Şubat, 2016 | by Ozan İlginoğlu
0Magazin gazeteciliğinde emek verilen 32 yıl, Mehmet Kurt
İzmir cemiyet hayatı değince akla gelen sayılı insanlardandır, Mehmet Kurt… Basıncıların abisi, yoldaşı çoğu zaman “Yetiş Mehmet abi”sidir. Onu işi başında Doğan Haber Ajansı’na fotoğraf çekerken görürsünüz bir kısmınız belki de Ege Magazin Gazetecileri Derneği başkanı olduğunu bilmezsiniz. İşte davetlerde, etkinliklerde elinde fotoğraf makinesi boy boy fotoğraf çeken “Mehmet Kurt”un bilinmeyen yönleri…
Röportaj: Ozan İlginoğlu
Bu röportaj Karşıyaka LIFE Dergisinde yayınlanmıştır…
Mehmet abicim İzmir’de Magazin fotoğrafçılığı değince akla gelen sayılı 2-3 isimden birisin. Geçmişe dönersek bu mesleğe nasıl başladın?
Yıl 1983. Hürriyet Gazetesi’nin Ege Bölgesi’nde, tatil beldelerinde dolu dolu etkinlik yaptığı dönemler. O Dönemler memur ve müzisyenim. Müzik yönetmenliğini yaptığım dernekle birlikte bu etkinliklerde müzik yapıyorum. Müzik yapmadığım zaman dilimlerinde foto muhabirlerini ilgiyle izlemem Merhum Hüseyin Baradan’ın dikkatini çekmiş. Marmaris’teki gösterinin ardından Datça’ya geçmiştik. Yemek masasında yanındaki bir sandalyeyi boş bıraktırmış. Restorana girdiğimde eliyle yanını işaret edince ben ikiletmeden büyük bir mutlulukla yanına oturdum. Deniz mahsüllerini keyifle yer, rakılarımızı içerken üstü örtülü bir şekilde sorgulandığımı farkettim. Fotoğraf çekip çekmediğim, şiir, hikaye yazıp yazmadığım ile ilgili bir dizi soru sordu. Zaten fotoğrafla iyi derecede ilgiliydim… Daveti üzerine ertesi gün büyük bir heyecanla soluğu Hürriyet gazetesi’nde aldım…
Hüseyin Baradan, gazetede yaptırdığı kısa bir turun ardından bana bir avuç dia film verdi ve çekip getirmemi istedi. Çektim götürmeye başladım… Bir süre sonra Gümüldür’de çektiğim “Tulumbacı Yazlıkçılar” başlığıyla ilk haberim Hürriyet Ege’de sürmanşet yayınlandı ama resim altında başka bir Özdoğan’la karşılaşmamla çözüldü ve ertesi gün istenen evraklarla gazeteye girişim yapıldı. Gazetecilik, memurluk ve müzisyenliği uzun bir süre birlikte yürüttüm. Bir süre sonra memuriyeti bitirdim ve müzik ve gazeteciliği sürdürmeye başladım. Yurt dışına müzisyen olarak gittiği dönemlerde yurt dışında yaptığım haberlerle sayfalar doldu.
Fotoğraf çekmek senin için neyi ifade ediyor.
Fotoğraf benim için çok şey ifade ediyor. Hürriyet Ege’de sürmanşet giren Tulumbacı yazlıkçılar adlı haberin fotoğrafının altına hiçbir şey yazılmasa bile her şeyi anlatıyordu. Çektiğim fotoğrafın diğer meslektaşlarımla aynı fotoğraf olmamasına özen gösteririm. Örneğin manken fotoğraflarını stüdyoda çekmeyi tercih ederim. Benim çektiğim fotoğraflarda kolay kolay gölge göremezsiniz. Çünkü farkı sunmazsanız diğer meslektaşlardan fark kalmaz.
Peki ekonomi, spor veya politika değil de neden magazin?
Yaşam bazen tesadüflerle doludur. Magazin dışında bir dalı zaten istesem de seçemezdim. Çünkü zaten gündüz bir işim vardı… Devlet memuruydum ama devlet memurluğu bana göre değildi. Hantallığı kabul edemediğim için pratizm adına geliştirdiğim bir çok şeyin ayrıldıktan sonra hala kullanıldığını görmek benim için onur verici olmuştur. Magazini soracak olursanız benim magazin gazeteciliği için yaratılmış olduğumu düşünebiliriz. İnsanları seviyorum… İşimi seviyorum. Güzel Fotoğraf, haber “Fizan”da desinler giderim… Önce kendime sonra fotoğrafını çektiğim kişilere daima saygılı olma ilkemi sürdürmekteyim. Bu ilke; katıldığınız her ortamda da size saygıyı getiririr…
Alkollü ortamda da alkolsüz ortamda da işimi severek yaparım… Bu, müzikte de böyleydi, gazeteciliğim de de öyle….
İlk işe başladığın günden bugüne neler değişti?
Çok şey değişti be dostum… Birincisi bence gerçek gazeteciliği o zaman yapıyorduk. Düşünsene elinde belki 10 kare kalmış bir makine var. O on karede gazeteye girecek fotoğrafı yakalama yarışı vardı. Meslektaşlar arasında bir haber atlatma yarışı vardı. İnanılmaz bir saygı ve saygı vardı…
Örneğin bir kuruma gidiyorsun. Yönetici kapıda karşılıyor. Sohbetinizi güzel güzel yapıyorsunuz, çayınızı- kahvenizi içiyorsunuz ve görüşmenin bitiminde seni dış kapıya kadar uğurluyordu. Bu çizgi öylesine düştü ki, artık bir çok yerde koltuğundan bile kıpırdamadan gazeteciyi Uğurluyor.
Şimdilerde özellikle magazin gazeteciliği resmen acınacak durumda. Haberi para karşılığı yapan ve adı gazeteci olanların türediği, fotoğrafını çektiği kişinin eline 50, ya da 100 tl tutuşturmasını bekleyen meslektaşlarımız var maalesef.
Hiç İzmir dışında, magazin dünyasının merkezi İstanbul’da çalışmayı düşündün mü?
Sevgili Ozan ben İstanbul’u müzisyenlik dönemlerimde bile düşünmemiştim. Çünkü ben İstanbul’u sevemedim. O dönemler İstanbul’a gitseydim belki müzikte, belki şu an yoğun yaptığım gazeteciliğimde farklı bir konumda olurdum ama İzmir aşkım benim burayı terketmemi engelledi…
Çok güzel bağlama çalıyorsun? Hobi olarak mı başladın yoksa ileride profesyonel düşüncelerin var mı?
Bağlamayla tanışmam benim çocukluk dönemime rastladı. Rahmetli babam’dan gördüm ama ne kadar yetenek olursa olsun eğitimle desteklenmesi halinde ilerleme hızlı oluyor, yoksa bir süre uğraşıyorsunuz, bir de zaman açısından sıkıntınız varsa bile yok olabiliyor. 1970’te ben ilk kez şef bağlama olarak Çamdibi’nde Rahmetli Canbaz Ali’nin cambazhanesinde çıktım ve arkası geldi. Önce 4 kişiden veya Türkçe mealiyle 4 deliden oluşan bir orkestra kurdum ve Karşıya, Şemikler, Bornova başta çevre illerde fırtına gibi esmeye başladık…. Deli gibi eğleniyorduk, insanları düğünlerinde veya özel günlerinde deli gibi eğlendiriyorduk…. Disiplinsizliğe tahammülüm yoktu. Bateriyi kurup bateristi gidip yatağından kaldırıyorsanız bir süre sonra siz kaldıramıyorsunuz. Bende de öyle oldu, halk oyunlarıyla tanıştım. İstanbul’dan gelen solistlere fuar dönemlerinde eşlik ediyordum ama emeğinizin gasp edilmesini yaşıyordunuz. Rahmetle anacağım Sevgili Atalay Noyaner’in gazinosu Akasyalar’da çok yoruluyorduk ama hiç olmazsa alnımızın teri gasp edilmiyordu. O dönemki bazı işletmelerde özellikle bir tanesinde nedense hep fuarın son günü kasa patronun kardeşi tarafından soyuluyordu… Ağırlığı halk oyunlarına verdim ve ülkemizin görmediği bir çok kentinin yanısıra Kanada’dan Hong Kong’a dünyanın onlarca ülkesinde müziğimizi sergiledim. Kah kendi müziğimizle, kah onların müziğiyle hitap ettim, onur konuğu olarak davetler aldım. Ülkemi başarıyla temsil ettiğime inanıyorum. Stüdyo sahibi olan arkadaşımın bencilliğine sinirlenerek sonuna kadar geldiğim albümü stüdyoda yarım bırakıp çıktım. Bir süre müziği ikinci plana itmek zorunda kaldım ama iki yıl önce Çalışan gazeteciler Günü nedeniyle düzenlenen programla sahnelere geri dönüş başladı. İki ay sonra Zafer Çebi Jazz Band ile sürdü. İçimdeki müzik ateşinin üzerindeki külün tekrar aralandığını hissediyorum.
Sevgili Mehmet Ağabey, bu günlerde yine seninle ilgili farklı bilgiler alıyorum. Kitapların içine gömüldüğünü duyuyorum.
Ha! Şu mevzu…. Her zaman olduğu gibi yine hayallerimiz peşindeyim. İşlerimden arttırdığım, uykumdan çaldığım zaman diliminde harıl harıl ders çalışıyorum. Senaryo ve Yönetmenlik tekniğiyle ilgili kendimi yetiştirmeye çalışıyorum. Yazdığım öyküleri kimbilir belki bir beyaz perdeye taşıyabilirmiyim diye uğraşıyorum. Şu anda Türk- Macar ortak yapımı film olabilecek ve gerçek hayattan olan bir öykümü de geliştiriyorum. Kısacası deli gibi koşturuyorum….
Emekli olmayı düşünmediğini biliyorum ama yine de sormak istiyorum. Bu anlamda planların var mı?
Hayatım ben şu anda emekliyim… Çalışıyorum. Verimli olduğum sürece de çalışmayı düşünüyorum. Ama emekli olmamın benim için farklı bir getirisi oldu. Kendi şirketimi kurdum. Bu şirket bünyesinde bizimizmir.net adlı bir haber portalı, etkinleştirme hazırlığı süren bizimizmir.tv adlı bir internet tv ve kendi bestelerimin yanı sıra başka bestecilerin eserlerinin de bulunduğu, uluslararası boyutta formatında ilk ve tek olduğu kanıtlanan internet ortamında bestebankasi.com adlı bir sitem var. Marka tescili ilgili sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. İstanbullu bir firma dava açtı. İki kez bilirkişi raporunun bizim lehimize olmasına rağmen süreç devam ediyor ama başarıyla bunun da üstesinden geleceğimize inanıyorum…
Ege Magazin Gazetecileri Derneği kurulurken amaç neydi, amacınıza ulaştınız mı?
Dernek olmak zaten el ele vermek, birlik olmak değilmidir. Derneği kurmak için yola çıktığımızda biz magazinci arkadaşların tümünü davet etmiştik. Şu anda da dernekte olmayan arkadaşlarımızın bir kısmı bizi ciddiye almamış, kuramayacağımızı bile iddia etmişti ama kurduk ve çok güzel işlere imza attık. 3 kez Atatürk Resimleri sergisi, 1 kez dernek üyelerinin çektiği fotoğraflardan oluşan sergi açtık. Rahmetli arkadaşımız Tarık Sarı adına yarışma düzenledik, yine Tarık Sarı adına “Bendeniz Tarık Sarı” adlı muhteşem bir kitap hazırladık. Kokteyl ile tanıtarak dağıttık ama şans ya kitapların 400 adedi yağmur altında kalarak ziyan oldu ve bizi çok üzdü. Merhum başkan Ahmet Piriştina fotoğrafları sergisi açtık, bir kez de hem sergi, hem de Ahmet Piriştina Adam adlı panel düzenledik. Allah aşkına 2005’te kurulan bir dernek olarak az mı iş yapmışız… Yeni bir bebeğimiz daha var; “İzmir’in Onurları”.
“İzmir’in Onurları”ndan bahsedermisin biraz?
İzmir’in ekonomisine, kültür ve sanatına, yaşamına emek verenleri yaşarken onurlandıralım, 3’er aylık periyodlarda ödül verelim diye düşündük. Dünyaca ünlü modaca Zühal Yorgancıoğlu ile başladığımız onur ödüllerinin ikincisini Yaşar Holding Onursal Başkanı Selçuk Yaşar ve Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas için gerçekleştirdik ama sponsor sıkıntısı nedeniyle geçtiğimiz Eylül ayında düzenlediğimiz törenle Sevgili Yılmaz Özdil, Abdullah Kavuk, Ayşe Mayda, Alex Baltazzi, Nail Özkardeş ve Özdemir Nutku hocamızı onurlandırdık.. Bu yıldan itibaren törenleri tek e düşürerek vereceğiz. Çünkü İzmir’de sponsor bulamıyoruz…
İzmir, özellikle organizasyona destek konusunda biraz zayıfmı?
Maalesef İzmir’in en kötü yanı bu. Güzel şeyler yapmaya çalışıyorsunuz ama bazı güzellikler doğal olarak ekstra destek gerektiriyor. Destek bulamıyorsunuz. Sponsor sıkıntısı nedeniyle “İzmir’in Onurları” ödül törenini biz de yıl da bir keze düşürdük. Muhteşem İzmir’imizin maalesef kötü bir yanı…
Dernekle çok güzel şeyler gerçekleştirdiniz, gerçekleştiriyorsunuz… Sıkıntısı oluyor mu?
Olmaz mı hiç? Türkiye’de dernek başkanı olmak hakikaten sor… Birincisi bir çok konuda siz hammal oluyorsunuz. İkincisi çeşitli fiili olmasa da saldırılara uğruyorsunuz ama başkan olarak beni en çok üzen meslektaş saldırıları oldu. Derneği kendine rakip gören, beni kendisine rakip gören ve gazeteciliği kendi çıkarlarına kullanarak büyük paralar kazandığını kendi ağzıyla açıklayan zatın birisi çıkıyor ve başkan olarak bana, o dönem başkan Yardımcısı Yusuf Çınar ve Sayman Serhan Şarman’a “Derneğin sırtından 150’şer milyar yediler diye iftira atan mı dersiniz…
Özellikle meslektaşlarına saldırmayı seven ve işin en acı yanıysa sahibi arkadaşım olan “Haber….” le başlayıp süren bir sitede derneğe ve bana saldırılar mı dersiniz… İnternet sahipsiz ya….
Yazıldı, çizildi ve noktayı “Tarık Sarı’nın Linda’sı Kadar Olamadılar” gibi bir başlıkla arkadaşım kendi ipini çekti ve 3 ay ceza aldı. Cezanın ertelenmemesine, paraya çevrilmesine karar verdi ve bir anda internetten insanlara desteksiz saldırılar bitti ama o süreçte kendinizi benim yerime koyarsanız yaşadıklarıma hak verirsiniz…
Peki, son bir şey soracağım: Sen Delimisin be Abi?
Evet abi… Ben deliyim. 35’iyle, 35 buçuğuyla İzmir’in delisiyim…
Müziğin, şiirin, öykünün, romanın delisiyim….
İşimin, aşımın, ailemin delisiyim.
Va mı? Ötesi….